Bebeklerde besin alerjisi ciddi sorun

ABONE OL

Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji ve Astım Bilim Dalı eski başkanı Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, yaşamın ilk yıllarında her 15 çocuktan birinde besin alerjisi görüldüğünü söyleyerek, 'Alerjik bünye ilk belirtisini yaşamın ilk yılında verir. Bebekleri besin alerjisinden korumak için ek besinlere gecikilmeden başlanması gerekir' dedi

Alerji, vücudun bağışıklık sisteminin kendisi için zararlı olmayan besin veya toz parçacığına anormal ve abartılı tepki vermesidir. Bu tepki organizmaya rahatsızlık verir. Hastalık tablolarına neden olur. Alerji geliştirmeye yatkın kişilere atopik bünyeli denir. Yaşamın ilk yıllarında atopik dermatit ve besin alerjisi olarak kendini gösterir. Yaş ilerledikçe polen, hayvan, ev tozu akarı, küf gibi solunum yoluyla vücuda giren maddelere karşı alerjiler gelişir ve astım, alerjik nezle gibi hastalık tablolarına neden olur.

Atopik dermatitin beş bebeğin birinde, besin alerjisinin ise 15 bebekten birinde görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Bülent Emin Şekerel, “Ülkemizde yaşamın ilk yılında atopik dermatit bebeklerin %15-20’sinde görülürken, besin alerjisi sıklığı ise %5-7 arasında. İlerleyen yaşla hem atopik dermatit, hem de süt ve yumurta gibi besin alerjilerinin bir kısmı ortadan kalkar. Fındık, ceviz, antep, kaju fıstığı, susama karşı gelişen alerjilerin çoğu yaşam boyu sürer ve erişkin çağının önde gelen besin alerjileri haline gelir. Çocuklukta aktif atopik dermatit sıklığı %8’lere, besin alerjisi sıklığı ise %1’e iner” dedi.

Çocukluk çağında polen, ev tozu akarı, evcil hayvan ve küf gibi başka alerjilerin çıkmaya başladığını söyleyen Şekerel, bu alerjilere astım ve alerjik rinit gibi hastalık tablolarının eşlik ettiğini, astımın çocukluk çağında %10’a, alerjik rinitin ise artarak ergenlik çağında %25 sıklığına ulaştığını ifade etti.

Çocukluk ve yetişkin çağının en sık görülen alerjilerinin çayır polenleri, ev tozu akarları, kedi-köpek-at gibi hayvanlar, zeytin ve servi gibi ağaç polenleri, pelin otu, kali turg, arsız zaylan gibi ot polenleri ve küfleri olduğunu belirten Şekerel, ülkemizde ergen ve yetişkinlerin 4’te birinde bu maddelerin bir veya daha fazlasına alerji olduğunu söyledi.  Şekerel şöyle devam etti; “Bundan 15 yıl önce alerji gelişimini önlemek için alerjik besinlerin diyete eklenmesi 1-2 yaşa kadar geciktirilir, alerji gelişimini engellemesi beklenirdi. Beklentilerin aksine bu tutum, besin alerjisinde artışa neden oldu. Bugünkü besin alerjenleri egzamalı deri veya solunum yoluyla girerek besin alerjisine yol açıyor. Besinlerin sindirim sitemi yoluyla alınması toleransı geliştiriyor. Bebeklerde alerjik potansiyelli besinlere ilk 4 ile 8 ayda başlanmasının besin alerjini azaltması bekleniyor. Besin alerjisinde atalarımızın tercihlerine sahip çıkmak umut veriyor. Hacettepe Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda ülkemizde alerjilerin zaman şekil değiştirdiğini gördük. Çünkü insanoğlu neyle yaşarsa ona alerji geliştirir. Kedi köpek bahçede beslenirken şimdilerde kentsel yaşam ile artık evlerimizde beslenir oldular. Bu da kedi ve köpek alerjisinde iki kattan fazla artışı getirdi. Önceleri park, bahçe ve yol kenarlarına yerel ağaçlar dikilirdi. Son 10 yılda Arizona servisi gibi hem görselliği yüksek hem de sıcaklık değişimlerine dayanıklı ağaç türleri yaygınlaştı. Arizona servi polen alerjisinde 10 kata yakın artış oldu. İklim değişikliği ile artık kara kış yaşamadığımız için Avrupa’dan gelen arsız zaylan gibi istilacı otlar ülkemizde yaygınlaştı. Özellikle Karadeniz kıyı şeridinde ve Bolu-Düzce gibi bölgelerde arsız zaylan polen alerjilerine daha çok rastlar olduk. Karasal iklimin hâkim olduğu yerlerden kıyılara göçenlerde, rutubetli yerlerde sık görülen ev tozu akar alerjisine rastlamaya başladık.”

Alerjik bünyenin kendini bebeklik çağında belli ettiğini ifade eden Şekerel, “Anlayışımız alerjilerin sadece atopik bünyeden ileri gelmediği, çevremizdeki etmenlerin alerjinin gelişmesine katkı sunduğu, kolaylaştırdığı yönünde. Son yirmi yılda alerjilerinin görülme sıklığında iki kata yakın artış olması değişen yaşam koşulları ile ilişkilendiriliyor. Araştırmalar alerji gelişimine sezaryen doğumlar, anne sütü kullanımının azalması, aşırı hijyenik yaşama, fazla antibiyotik kullanımı, endüstrileşme, batı tipi yaşamın yaygınlaşması, doğal yaşamdan kopuş ve bebeklerde ek gıdaya başlamanın geciktirilmesini neden olarak gösteriyor. Alerji artışı bunların birinden ileri gelmiyor, birçoğunun hatta tümünün sorumlu olduğunu düşünüyoruz. O yüzden atalarımızın yaşam biçimine yani doğal yaşama geri dönebildiğimiz takdirde alerjileri azaltabileceğimizi inanıyoruz” dedi.

Besin alerjenleri vücudumuzda deride kızarıklık, kabarıklık ve egzema, sindirim sisteminde kusma, ishal ve karın ağrısı, solunum siteminde öksürük, hışıltı, nefes darlığı ve solunum sıkıntısı, dolaşım sisteminde kan basıncı düşüklüğü ve şok gibi belirtilere neden olur.  Solunum yolu ile vücudumuza giren alerjenler ise aksırık, burun akıntısı, burun kaşıntısı, burun tıkanıklığı yanında öksürük, hışıltı, nefes darlığı ve solunum sıkıntısı gibi belirtiler oluştururlar. Bu belirtilerin biri veya çoğunlukla birden fazlası bir arada görülür. Alerjenlerle karşılaşıldığında tolere edilmesini sağlayan tedavi olmadığını ifade eden Şekerel, “Tedavi alerjilerden ileri gelen yakınmalar oluştuğunda geriletmek için uygulanır. O yüzden alerjik hastalıklardan korunmanın ilk basamağı alerjenden kaçınmaktır” diye konuştu.

 

prof. dr. bülent şekerel türkiye ulusal alerji ve klinik i̇mmünoloji derneği hacettepe üniversitesi