Kadınlarda meme kanseri riski 20'li yaşlara kadar düştü
Ülkemizde ve dünyada kadınların çok sık yakalandığı meme kanseri daha çok 45 yaş ve üzeri kadınlarda görülüyor. Bunun yanı sıra uzmanlar meme kanseri riskinin 20'li yaşlara kadar indiğini açıklıyor. Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünden Prof. Dr. Deniz Böler kadınların korkusu meme kanseri hakkında konuştu.
Prof. Dr. Deniz Böler, öncelikle memede ele gelen her kitlenin kanser olduğu anlamına gelmediğini özellikle belirtti. Fibroadenom, fibrokist, hamartom gibi oluşumlar ında kitle şeklinde fark edilebileceğini aktaran Böler, kesin tanı ve uygun tedavi için vakit kaybetmeden meme cerrahisi uzmanına başvurmak ve gerekli görülen testleri yaptırmanın önemli olduğunu söyledi.
Açıklamasının devamında meme kanseri olan kadınların yüzde 80’inden fazlasında ailesinde herhangi bir kanser öyküsünün bulunmadığı bilgisini veren Böler, ailesinde meme kanseri öyküsü bulunmayan kadınların da meme kanserine yakalanabildiğini açıkladı. Bu nedenle hiçbir şikayeti olmasa bile tarama, muayene ve tetkiklerin yapılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Böler, meme kanserinde önemli risk faktörleri hakkında şu bilgileri verdi:
“Meme Kanserinde yaş en önemli mutlak risk faktörüdür. Meme kanserlerinin büyük kısmı 45 yaş üzeri kadınlarda görülmektedir ve bu risk yaş ile paralel olarak artmaktadır. Ancak daha genç hastalarda da (yirmili yaşlar dahil olmak üzere) meme kanseri görülebileceği unutulmamalıdır. Özellikle birinci derece yakınında (anne, anneanne, teyze, kız kardeş) meme ve/veya yumurtalık kanseri olması, meme kanseri riskini artırmaktadır. Son yıllarda baba, dayı ve amca gibi diğer aile fertlerinde de meme, prostat, pankreas ve mide kanseri gibi başka kanser türlerinin görülmesi de risk artışına neden olabilmektedir. Bu nedenle ailesinde kanser yükü çok olan kadınların genetik danışmanlık alması önemlidir. Ayrıca erken yaşta adet görme, menopoza geç girme, çocuk doğurmamış ve emzirmemiş olmak, menopoza girdikten sonra kontrol altında olmadan hormon replasman tedavisi almak, daha önce göğüs duvarına başka bir nedenle ışın tedavisi almış olmak, hareketsiz yaşam tarzı ve obezite diğer önemli risk faktörleridir. Özellikle menopoza girdikten sonra alınan kilolar meme kanseri riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Meme kanserinde göz ardı edilmemesi gereken durum: Meme kanseri olan kadınların %75’inden fazlası bilinen risk faktörlerinden hiçbirini taşımaz. Bu nedenle düzenli takip ve erken tanı meme kanserini yenmenin tek yoludur.”
Kanlı meme başı akıntısı dikkatle değerlendirilmeli
Prof. Dr. Böler, meme başı akıntılarının çeşitli şekillerde olabileceğini dile getirerek, kanlı meme başı akıntısı olan kadınların çok dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, “Bazen kanlı meme başı akıntısı meme kanserinin ilk ve tek belirtisi olabilir. Öte yandan kanlı meme başı akıntısının en sık nedeni intraduktal papillom dediğimiz iyi huylu oluşumlardır” dedi.
Meme kanseri tedavisinde multidisipliner yaklaşım
Böler açıklamalarının devamında meme kanserinin tedavisi hakkında da konuştu. Tedavi planlamasının hem “kanser tedavisi prensipleri” hem de kişisel seçimlere göre yapıldığını bildiren Prof. Dr. Böler, meme kanserinin biyolojik ve moleküler tipinin, kanserin evresinin, hastanın genel sağlık durumunun, yaşının ve diğer tıbbi koşullarının ve kişisel tercihlerin tedavi planlamasının yapılmasında rol oynayan faktörler olduğu bilgisini verdi ve “Meme kanseri tedavisi multidisipliner yaklaşım ile (meme kanserinin tedavi aşamalarında yer alan farklı uzmanlık alanlarına sahip hekimlerin birlikte karar vererek süreci yönetmesi) yapılmaktadır ve çok başarılı sonuçlar alınmaktadır. Başka bir hastaya önerilen veya yapılan tedavi bu nedenle diğer hasta için uygun olmayabilir. Hastalar bu nedenle kendi durumlarını diğer hastalar ile kıyaslamamalıdır” dedi.
Son olarak, meme kanseri nedeniyle ameliyat olan her hastanın kemoterapi alıp almamak zorunda olduğuyla alakalı bilgi veren Böler, “Cerrahi ile çıkarılan tümörün detaylı patolojik ve moleküler incelemesi ile birlikte cerrahi evreleme sonucunda küçük tümörü olan seçilmiş bazı hastalara genomik test yaptırması önerilebilir. Bu testlerin sonucunda riski düşük olarak saptanan hastalar kemoterapi almadan takip edilebilirler” diye konuştu.