Mesleki bir tehlike: Tükenmişlik sendromu
1980'li yıllarda kişinin mesleki yetersizliğiyle ilgili mesleki bir tehlike olarak tanımlanan tükenmişlik sendromu, son yıllarda çok konuşuluyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise, günümüzde tükenmişliğin artma sebeplerinden birinin de insanların devamlı göz önünde olmalarına bağlıyor. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sık sık gündeme gelen tükenmişlik sendromuna ilişkin önemli açıklamalar yaptı.
Tükenmişlik sendromunu 80’li yıllarda, kişinin mesleki yetersizliğiyle ilgili mesleki bir tehlike olarak tanımlandığı bilgisini paylaşan Prof. Dr. Tarhan, “Yani mesleki yetersizliğiyle ilgili mesleki performans gösterememe, başarısız olma, yıpranma, enerjinin kaybolması, verimli bir şekilde iş yapamama gibi nedenlerle kişi iş kaynaklarını tükettiği zaman durum bellidir” dedi. Prof. Dr. Tarhan, kişinin iş kaynaklarını tükettiği durumda diğer depresyon belirtilerinden de bahsedilebileceğini ifade ederek, “Bir şeyden zevk alamama, durgunluk, neşesizlik ya da öfkelilik, sinirlilik gibi aşamalarına göre belirtiler ortaya çıkıyor. Tükenmişlik sendromu örgütsel olursa yani kurumda olursa hatalar yaptırır. İş yerinde olursa kaliteyi ve verimliliği düşürür. Toplumda olursa bu büyük bir dönüşüm işaretidir. Yaygınlaşırsa sosyolojik tepkileri verme biçimi haline de gelebilir. Tükenmişlik sendromu bir şirkette insanlar arasında yaygınsa orada kök neden analizi yapıp nedenini bulmak ve çözümler üretmek gerekiyor. Bu yöneticiler için de bireyler için de geçerli” şeklindeki ifadeleri kullandı.
Prof. Dr. Tarhan, tükenmişlik sendromunun genellikle duygusal anlamda ‘Ben bu işi yapamam, beceremem’ düşüncesi ve söylemi ile başladığını aktardı ve her şeyin kişinin gözünde büyüdüğünü, kişinin işe giderken sanki ayaklarının ters gittiğini söyledi. Tükenmişlik sendromunun önce duygusal olarak başladığını sonra enerji kaybı şeklinde fiziksel boyuta ulaştığını paylaşan Prof. Dr. Tarhan, daha sonrasında zihinsel olduğunu aktardı. “Beynin anlama ve algılama süreci yavaş çalışıyor gibi algılanır. Kişi kontrol edemeyeceği stres yaşarsa alışılmışın dışında davranıyor. Kontrol edilebilen stres ayakta tutuyor, geliştiriyor ve böylece kişi onu tehlike olarak görmüyor” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, stres hakkında da şu ifadeleri kullandı:
ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Her şey kişinin gözünde büyür. İşe giderken sanki ayakları ters ters gidiyordur. Önce duygusal olarak başlar sonra enerji kaybı şeklinde fiziksel boyuta ulaşır. Daha sonra da zihinsel olur. dedi.
“Stres yönetilir ve enerjiye dönüştürülür. Bisiklet kullanmak gibi kişiyi hedefine götürür. Ama aşırı yüklendiğin zaman takla atar. Genellikle kişinin beklenti seviyesi yüksek ve kurumun da kişiden beklenti seviyesi yüksekse daha çok oluyor. Aile yapısı ve sosyal destek zayıfsa yine daha çok oluyor. Sadece Türkiye’de değil dünyada da yeni kuşak konformist bir kuşak. Eski kuşaklar yokluk içinde olgunlaşıyorlardı. Strese küçük yaşta maruz kalıyorlardı ve o strese rağmen yokluk içinde hayatta kalmayı başarabiliyorlardı. Şimdiki kuşaklar varlık içinde olgunlaşıyorlar. Bu daha zor. Hep rahata, konfora alışmış bir kimse rahatlığı kaybolduğu zaman sanki hak ettiği bir şey elinden alınıyor gibi hissediyor. Böyle durumda kabullenemiyor. Duyarsızlaşma ve negatif davranışlar daha çok ortaya çıkıyor.”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan açıklamalarının devamında, dürüstlük, şeffaf ilişki ve güvenin olduğu ortamda iş yerindeki verimliliğin de arttığını vurguladı. Kişinin kendini güvende hissetmesinin motivasyonu artırdığına dikkat çeken Tarhan, “İş kaynakları daha çok kullanılıyor. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde ısrarla açık, şeffaf ilişkinin ve ifade özgürlüğü üzerinde durulması, korku değil de özgüven üzerinde durulması tesadüfi değil. Korku ve baskı kültürlerinde pasif bir tükenmişlik vardır. Tembellik şeklinde yaşanır. Yüksek güven hissinin olduğu topluluklarda aykırı konuşma dışlanmaz. İnsanlar haksızlığa uğramayacağı ile ilgili daha çok güvende hissederler. Böyle toplumlarda çözüm üretmek daha kolay oluyor” diye konuştu.
Günümüzde tükenmişliğin artma sebeplerden birisinin de insanların devamlı göz önünde olmalarına bağlayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şu şekilde cümlelerini tamamladı:
“İnsanlar göz önünde oldukları için toplumda idealleri ve beklentileri yüksek oluyor. Konformist olma eğilimleri de fazla. Bir toplumda parmakla gösterilen olmak, hata yapmamak için devamlı tetikte olmayı gerektiriyor. Bu duygu tehlike oluşturduğu için insan kendini rahatlatamıyor. Sokağa çıkıp rahat dolaşamıyorlar. Ufak bir eleştiriye karşı birdenbire tükenmiş hissediyorlar. Göz önünde bulunan, parmakla gösterilen kişi olduğu zaman o bireyin eleştiriye dayanıklılığının da olması gerekiyor. Yorgunluk, enerjisizlik, uykusuzluk gerçekten zor bir şey. İlginçtir ki mizah, tükenmişlik sendromuna karşı çok iyi bir stratejidir. Mizah dayanıklılığı artırıyor diyebiliriz.”