Her yıl 250 bin kadın yaşamını kaybediyor: Rahim ağzı kanseri
Kadınlarda meme kanserinden sonra, gelişmemiş ülkelerde en sık görülen ikinci kanser türü olan rahim ağzı kanseri her yıl yaklaşık 250 bin kadının hayatını kaybetmesine sebep oluyor. Uzmanlar ise, HPV aşısı ile rahim ağzı kanserinden korunmanın mümkün olduğunu söylüyor. Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları, Doğum ve Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Murat Dede, Ocak Rahim Ağzı Kanseri Farkındalık Ayı sebebiyle konuya ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
25 Ocak 2023 - 13:02 - Güncelleme: 25 Ocak 2023 - 13:05
Prof. Dr. Murat Dede, HPV’nin yaşamı tehdit eden pek çok hastalığın sebebi olduğunu ve rahim ağzı kanseri ile doğrudan ilişkilendirildiğini kaydetti. Prof. Dr. Dede, canlılığını sürdürebilmek için diğer virüslerde de olduğu gibi insan epitel hücrelerini enfekte eden HPV’nin, çoğalabilmek için yine epitel hücre yaşam döngüsü mekanizmasını kullandığını dile getirerek, “İnsan vücudu ile temas ettikten kısa bir süre sonra epitel dokulara yerleşiyor. Bu dokular üzerinde enfeksiyon ve sonrasında siğil şeklinde lezyonlara neden olabiliyor. Sıklıkla genital bölgedeki epitel hücrelerini etkiliyor. Yapılan çalışmalar doğrultusunda dünya üzerinde yaklaşık 700 milyon kişinin bu virüsle enfekte olduğu ifade ediliyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Dede, günümüzde HPV enfeksiyonu için etkinliği kanıtlanmış bir tedavi seçeneğinin olmadığını, bu nedenle bulaş sonrası ortaya çıkan ciddi hastalıkları yönetmek için virüsün doğru şekilde tanınması ve hastalığa dair belirtilerin erken dönemde fark edilmesinin önemine dikkat çekti. HPV’yi düşük riskli ve yüksek riskli olmak üzere iki farklı şekilde sınıflandırmanın mümkün olduğunu bildiren Prof. Dr. Dede, genital bölgede ortaya çıkan siğillerin büyük çoğunluğundan HPV 6 ve HPV 11 olarak adlandırılan düşük riskli virüs tiplerinin sorumlu olduğunu, bu sınıftaki virüslerin kişide rahim ağzı kanserine yol açmadığını ancak aralıklı olarak genital doku enfeksiyonuna, siğillere ve çok nadiren de serviks kanserine yol açabildiğini aktardı. HPV 16, HPV 18, HPV 31, HPV 33, HPV 35, HPV 45, HPV 52 ve HPV 58 gibi birçok alt tipinin ise yüksek riskli virüsler olarak tanımlandığını ifade eden Prof. Dr. Dede, bu virüsün genital (vulva, vajen, rahim ağzı), enfeksiyon, kanser ve kanser öncesi lezyonlara yol açabildiğini belirtti.
Dış genital organlarda gözle görülmeyen ve benzer lezyonlara neden olmayan yüksek riskli virüs tiplerinin uzun yıllar hiçbir bulgu vermeden seyredebildiği bilgisini paylaşan Prof. Dr. Dede, bir kadında HPV’nin vücuda girişinden kanser olmasına kadar geçen sürenin 20-30 yıl olduğunu, bu nedenle kanser oluşmadan kanser öncüsü aşamasında yakalamanın mümkün olduğunu dile getirdi. Bu durumun rahim ağzı kanserinin teşhisini büyük oranda geciktirdiği için belirli yaş gruplarına yönelik düzenli jinekolojik muayene ve uygun sıklıkta aşı planlamasının rahim ağzı kanserinden korunmak için son derece önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Dede, HPV aşısının öneminden de bahsetti. HPV aşısının virüs içermediğini, özellikle mukoza salgılarında koruyucu hücre sayısını artırdığını ve virüsün bu mukoza dokularından içeri girmesini engellediğini ifade eden Prof. Dr. Murat Dede, bu şekilde immünolojik bir koruma sağladığını ve kişide uzun süreli bağışıklık geliştirdiğini, dolayısıyla HPV aşısı sayesinde rahim ağzı kanseri, kanser öncüsü hastalığı ve genital siğilin aşı ile önlenebileceğini bildirdi. Prof. Dr. Dede, ayrıca aşı ile önlenebilen tek kanser türünün de rahim ağzı kanseri olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Dede, bağışıklık sistemi eksiksiz olarak çalışan kişilerde HPV ailesinde yer alan pek çok virüs tipinin herhangi bir sağlık sorununa yol açmadığını ve bağışıklık sisteminin müdahalesiyle yaklaşık 1-2 yıl içinde vücuttan uzaklaştırıldığını söyleyerek, “Ancak bazı virüs alt tipleri genital siğillere, kanser öncüsü deri lezyonlarına ve serviks, penis, anüs, orofarenks, vulva ve vajina gibi dokularda kanserlere yol açabiliyor. HPV aktif kişilerde ortaya çıkan belirtiler kişinin bağışıklık durumuna göre değişiklik gösteriyor. Yüksek riskli HPV ile temas sonucunda gelişen rahim ağzı kanseri de başlangıç evresinde herhangi bir bulguya neden olmuyor ancak hastalığın klinik evresinde sıklıkla ağrısız vajinal kanama, ilişki sonrası kanama, adet dışı kanama ve et suyuna benzetilen vajinal akıntı görülüyor. Anormal vajinal kanamalar ve enfeksiyona bağlı ortaya çıkan akıntılar daha birçok genital hastalığın belirtisi olacağı için hekim kontrolü ile detaylı muayene önemli” diye konuştu.
Açıklamalarının sonunda, HPV’nin yalnızca kadının rahim ve vajinal doku epiteline değil; her iki cinsiyete ait genital organların ve hatta anüs ve mesaneye ait dokuların epitel hücrelerine yerleşerek buralarda büyüme lezyonlara yol açabildiğini söyleyen Prof. Dr. Murat Dede, ifadelerini şu şekilde tamamladı:
“HPV kişiden kişiye büyük oranda vajinal ve anal ilişki sırasında bulaşırken, oral ilişkiyle ya da sadece cinsel temas ile bulaşması da mümkün. Cinsel yönden aktif olan her yetişkin birey hayatının bir noktasında HPV ile enfekte oluyor ve genellikle belirtisiz seyreden bu enfeksiyonu fark edemeyip partnerine bulaştırıyor. İlk cinsel birliktelikten itibaren yalnızca bir partnerle ilişki yaşayan bir kadının 3 yıl sonunda HPV ile enfekte olma riski yaklaşık yüzde 46. Genital siğillere yol açan virüsler ise diğer virüs tiplerine oranla daha bulaşıcı. HPV ile enfekte olup genital siğil tedavisi almış bir kişi, deri yüzeyinde hiç siğil görünmese bile virüsü başkalarına bulaştırabilmekte. Dolayısıyla HPV’nin cinsel yolla nasıl veya ne zaman bulaştığını saptamak son derece zor. Bu nedenle eşlerden birinin HPV tanısı alması cinsel yönden sadakatsizlik göstergesi olarak değerlendirilmemeli.”
Prof. Dr. Dede, günümüzde HPV enfeksiyonu için etkinliği kanıtlanmış bir tedavi seçeneğinin olmadığını, bu nedenle bulaş sonrası ortaya çıkan ciddi hastalıkları yönetmek için virüsün doğru şekilde tanınması ve hastalığa dair belirtilerin erken dönemde fark edilmesinin önemine dikkat çekti. HPV’yi düşük riskli ve yüksek riskli olmak üzere iki farklı şekilde sınıflandırmanın mümkün olduğunu bildiren Prof. Dr. Dede, genital bölgede ortaya çıkan siğillerin büyük çoğunluğundan HPV 6 ve HPV 11 olarak adlandırılan düşük riskli virüs tiplerinin sorumlu olduğunu, bu sınıftaki virüslerin kişide rahim ağzı kanserine yol açmadığını ancak aralıklı olarak genital doku enfeksiyonuna, siğillere ve çok nadiren de serviks kanserine yol açabildiğini aktardı. HPV 16, HPV 18, HPV 31, HPV 33, HPV 35, HPV 45, HPV 52 ve HPV 58 gibi birçok alt tipinin ise yüksek riskli virüsler olarak tanımlandığını ifade eden Prof. Dr. Dede, bu virüsün genital (vulva, vajen, rahim ağzı), enfeksiyon, kanser ve kanser öncesi lezyonlara yol açabildiğini belirtti.
Dış genital organlarda gözle görülmeyen ve benzer lezyonlara neden olmayan yüksek riskli virüs tiplerinin uzun yıllar hiçbir bulgu vermeden seyredebildiği bilgisini paylaşan Prof. Dr. Dede, bir kadında HPV’nin vücuda girişinden kanser olmasına kadar geçen sürenin 20-30 yıl olduğunu, bu nedenle kanser oluşmadan kanser öncüsü aşamasında yakalamanın mümkün olduğunu dile getirdi. Bu durumun rahim ağzı kanserinin teşhisini büyük oranda geciktirdiği için belirli yaş gruplarına yönelik düzenli jinekolojik muayene ve uygun sıklıkta aşı planlamasının rahim ağzı kanserinden korunmak için son derece önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Dede, HPV aşısının öneminden de bahsetti. HPV aşısının virüs içermediğini, özellikle mukoza salgılarında koruyucu hücre sayısını artırdığını ve virüsün bu mukoza dokularından içeri girmesini engellediğini ifade eden Prof. Dr. Murat Dede, bu şekilde immünolojik bir koruma sağladığını ve kişide uzun süreli bağışıklık geliştirdiğini, dolayısıyla HPV aşısı sayesinde rahim ağzı kanseri, kanser öncüsü hastalığı ve genital siğilin aşı ile önlenebileceğini bildirdi. Prof. Dr. Dede, ayrıca aşı ile önlenebilen tek kanser türünün de rahim ağzı kanseri olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Dede, bağışıklık sistemi eksiksiz olarak çalışan kişilerde HPV ailesinde yer alan pek çok virüs tipinin herhangi bir sağlık sorununa yol açmadığını ve bağışıklık sisteminin müdahalesiyle yaklaşık 1-2 yıl içinde vücuttan uzaklaştırıldığını söyleyerek, “Ancak bazı virüs alt tipleri genital siğillere, kanser öncüsü deri lezyonlarına ve serviks, penis, anüs, orofarenks, vulva ve vajina gibi dokularda kanserlere yol açabiliyor. HPV aktif kişilerde ortaya çıkan belirtiler kişinin bağışıklık durumuna göre değişiklik gösteriyor. Yüksek riskli HPV ile temas sonucunda gelişen rahim ağzı kanseri de başlangıç evresinde herhangi bir bulguya neden olmuyor ancak hastalığın klinik evresinde sıklıkla ağrısız vajinal kanama, ilişki sonrası kanama, adet dışı kanama ve et suyuna benzetilen vajinal akıntı görülüyor. Anormal vajinal kanamalar ve enfeksiyona bağlı ortaya çıkan akıntılar daha birçok genital hastalığın belirtisi olacağı için hekim kontrolü ile detaylı muayene önemli” diye konuştu.
Açıklamalarının sonunda, HPV’nin yalnızca kadının rahim ve vajinal doku epiteline değil; her iki cinsiyete ait genital organların ve hatta anüs ve mesaneye ait dokuların epitel hücrelerine yerleşerek buralarda büyüme lezyonlara yol açabildiğini söyleyen Prof. Dr. Murat Dede, ifadelerini şu şekilde tamamladı:
“HPV kişiden kişiye büyük oranda vajinal ve anal ilişki sırasında bulaşırken, oral ilişkiyle ya da sadece cinsel temas ile bulaşması da mümkün. Cinsel yönden aktif olan her yetişkin birey hayatının bir noktasında HPV ile enfekte oluyor ve genellikle belirtisiz seyreden bu enfeksiyonu fark edemeyip partnerine bulaştırıyor. İlk cinsel birliktelikten itibaren yalnızca bir partnerle ilişki yaşayan bir kadının 3 yıl sonunda HPV ile enfekte olma riski yaklaşık yüzde 46. Genital siğillere yol açan virüsler ise diğer virüs tiplerine oranla daha bulaşıcı. HPV ile enfekte olup genital siğil tedavisi almış bir kişi, deri yüzeyinde hiç siğil görünmese bile virüsü başkalarına bulaştırabilmekte. Dolayısıyla HPV’nin cinsel yolla nasıl veya ne zaman bulaştığını saptamak son derece zor. Bu nedenle eşlerden birinin HPV tanısı alması cinsel yönden sadakatsizlik göstergesi olarak değerlendirilmemeli.”
10:07
YORUMLAR