Nükleer Maceraya Bir Kez Daha Hayır! Diyoruz
ABD’nin iki atom bombası ile Hiroşima ve hemen arkasından Nagazaki’de gerçekleştirdiği saldırıların üzerinden 75 yıl geçti. Bu ilk bombalar, Hiroşima’da 92 bin ve Nagazaki’de 70 bin kişinin hemen ve 200 bin kişinin de izleyen yıllarda ölümüne, milyonlarca insanın hastalanması ve sakat kalmasına neden olmuştu.
06 Ağustos 2021 - 11:01
ABD’nin iki atom bombası ile Hiroşima ve hemen arkasından Nagazaki’de gerçekleştirdiği saldırıların üzerinden 75 yıl geçti. Bu ilk bombalar, Hiroşima’da 92 bin ve Nagazaki’de 70 bin kişinin hemen ve 200 bin kişinin de izleyen yıllarda ölümüne, milyonlarca insanın hastalanması ve sakat kalmasına neden olmuştu.
Ne yazık ki bunca insanın ölümüne karşın, nükleer silah denemeleri, nükleer santral teknolojisinin geliştirilmesi, dünyada sayısı artan nükleer santraller, nükleer kazalar ve Çernobil, Fukişima ile etkileri hala devam eden felaketler gelişmiş ülkelere ders oldu ancak ülkemiz yetkililerine ders olmadı… Ülkemiz bugün, Akkuyu’da başlayan sonu belirsiz bir nükleer felakete sürükleniyor…
Bugün yaşananlardan ders almayan sistem; ülkemizi doğal varlıklarımızı, yaşamlarımızı “enerji ihtiyacımız var” ve “ mutfak tüpünden daha az tehlikeli” gibi bilime aykırı cümlelerle nükleer maceraya sürüklüyor. Kimileri ise yapılacak nükleer santraller sayesinde, dünyada yeni bir nükleer güç olmamızın hayalini kuruyor. Bu hayalperestler Çernobil ve Fukuşima patlamasıyla ortaya çıkan radyasyonun, binlerce kilometreye yayılıp, ülkemiz de dahil birçok ülkede, çok sayıda insanın kansere yakalanıp ölmesini her nasılsa görmüyorlar.
Dünya’da, özellikle Fukişima Felaketinden sonra, gelişmiş ülkelerin enerji politikalarını yeniden şekillendirerek süreç içinde nükleer enerji programlarını sonlandırma kararı aldığı ve alternatif enerji kaynaklarına yöneldiği görülmektedir. Ülkemizde ise tam tersi bir enerji politikası ile yaşamımız ve geleceğimiz tehlikeye atılmaktadır.
Bilindiği gibi Fukişima Nükleer Santral kazası, bir deprem sonrası ortaya çıkmıştır. Topraklarının % 92 si deprem bölgesinde olan ülkemizde de benzeri bir felaketin yaşanmayacağına hiç kimse garanti veremez. Santrallar ne kadar büyük bir depreme göre yapılırsa yapılsın, riskin sıfırlanması olası değildir.
Çoğu büyük felaketin, çok küçük ihmaller ya da dikkatsizlikler sonucu ortaya çıktığı unutulmamalıdır. Bu, Çernobil’de ve Fukuşima’daki kazalarda yaşanan ve ders alınması gereken bir gerçekliktir. Çernobil’de insan kaynaklı küçük bir ihmal, Fukuşima’da ise soğutma sistemindeki küçük bir bozukluk, binlerce insanın ölümüne, on binlerce insanın ise hastalanmasına neden olurken; havanın, suyun ve toprağın kirlenmesine, bu bölgelere onlarca hatta yıllarca girilememesine yol açmıştır.
Dünyada, nükleer enerji macerasının başladığından bu güne 600 den fazla büyüklü küçüklü kaza ve sızıntı ortaya çıkmıştır ve bunların çok büyük bölümü gizlenmiştir. Kaç kişinin bu sızıntılardan etkilendiği, hasta olduğu ise hiçbir zaman araştırılmamıştır. Oluşan kanser vakalarının yüzde kaçı, bu nükleer sızıntılardan kaynaklanmıştır belli değil. Kentimizin ortasında, Gaziemir’de olduğu gibi, nükleer atıkların nerelerde ne şekilde karşımıza çıkacağının bilinmemesi ise endişelerimizi bir kat daha arttırmaktadır.
Bugün ülkemizde yapılması planlana nükleer santraller ile ilgili sahte imzalı ÇED Raporları, yeterince irdelenmeyen çevresel etkiler, inşaat başladıktan sonra alınan ruhsatlar, ÇED ve hukuki süreçlerinde yaşanan uygunsuzluklar, kentlerimizde büyük billboardlarda gördüğümüz; nükleer santralleri öven, bunu çocuklarımızı ve geleceğimizi alet ederek yapan reklamlar.. konuya nasıl yüzeysel ve nükleer lobinin penceresinden bakıldığının somut göstergeleridir.
Nükleer santrallerin tehlike yaratmayacağını savunanlar, Kentimizde Gaziemir’de ortaya çıkan ve sadece nükleer santral yakıt çubuklarında bulunan Eu252 kaynaklı radyasyon bulaşık tehlikeli atıklara halen çözüm bulamamışlardır. Aradan 13 yıl geçmesine rağmen bugüne kadar temizlenemeyen atıklar halen tesis alanında durmakta ve yaşamlarımızı tehdit etmeyi sürdürmektedir. Tesis alanı, çocukların oyun alanı olarak kullanılmakta, güvenlik önlemi vb. çalışma bulunmamaktadır. Yapılan tüm uyarılara rağmen sorunun, İzmir Kentinin problemi olmaya devam etmesi, ülkemizin Nükleer Santral Macerasında karşılaşacağı olası riskleri nasıl çözeceğinin veya çözemeyeceğinin de en önemli göstergesidir.
Yanı başımızda, Manisa Köprübaşı’nda; Aydın Söke Kisir Köyünde terk edilmiş uranyum madenlerinden yayılan yüksek radyasyona çözüm üretilmemekte, o bölge halkı kanserle savaşırken, toprağımız suyumuz her gün daha çok kirlenmektedir. Nükleer kazanın oluşma riskini mutfak tüpüyle kıyaslayıp, yarattığı etkiyi görmezden gelenler, Türkiye’yi nükleer çöplüğe dönüştüremeyecekler!
Hiroşima’da,Çernobil`de, Fukuşima`da yakılan ağıtlarla dökülen gözyaşına, Akkuyu için, Sinop için dökülecek gözyaşları eklenmesin… Nükleer Enerji Santrallarının gereksizliği, yanlışlığı konusunda konuşmaktan, anlatmaktan, sesimizi duymayan iki adım ötemizdeki "karar vericiler"in, etkili ve yetkili insanların aymazlığını deşifre etmekten asla yorulmayacağız..
Bilinmelidir ki susmayacağız, bu yolda yorulmayacağız. Bu karşı duruş, bu mücadele bu ülke topraklarından nükleer tehlike yok olana kadar sürecektir. Biz üretebildiğimiz kadar değil, bize yetecek kadar enerji istiyoruz… Biz bu Dünya üzerinde insana yakışan biçimde ve Dünya`ya saygılı, çevreye olan sorumluluğumuzun farkında olarak yaşamak istiyoruz… Hiroşima ve Nagazaki’de olduğu gibi Çernobil ve Fukuşima’da da etkisi yüzlerce yıl sürecek, milyonlarca insanın yaşamına mal olabilecek bir maceraya hayır diyoruz.
Kamuoyuna Saygı ile Duyurulur..
Ne Ülkemizde ne de dünyanın herhangi bir yerinde nükleer santral istemiyoruz.
Nükleere Hayır, Yaşasın Hayat!
Ne yazık ki bunca insanın ölümüne karşın, nükleer silah denemeleri, nükleer santral teknolojisinin geliştirilmesi, dünyada sayısı artan nükleer santraller, nükleer kazalar ve Çernobil, Fukişima ile etkileri hala devam eden felaketler gelişmiş ülkelere ders oldu ancak ülkemiz yetkililerine ders olmadı… Ülkemiz bugün, Akkuyu’da başlayan sonu belirsiz bir nükleer felakete sürükleniyor…
Bugün yaşananlardan ders almayan sistem; ülkemizi doğal varlıklarımızı, yaşamlarımızı “enerji ihtiyacımız var” ve “ mutfak tüpünden daha az tehlikeli” gibi bilime aykırı cümlelerle nükleer maceraya sürüklüyor. Kimileri ise yapılacak nükleer santraller sayesinde, dünyada yeni bir nükleer güç olmamızın hayalini kuruyor. Bu hayalperestler Çernobil ve Fukuşima patlamasıyla ortaya çıkan radyasyonun, binlerce kilometreye yayılıp, ülkemiz de dahil birçok ülkede, çok sayıda insanın kansere yakalanıp ölmesini her nasılsa görmüyorlar.
Dünya’da, özellikle Fukişima Felaketinden sonra, gelişmiş ülkelerin enerji politikalarını yeniden şekillendirerek süreç içinde nükleer enerji programlarını sonlandırma kararı aldığı ve alternatif enerji kaynaklarına yöneldiği görülmektedir. Ülkemizde ise tam tersi bir enerji politikası ile yaşamımız ve geleceğimiz tehlikeye atılmaktadır.
Bilindiği gibi Fukişima Nükleer Santral kazası, bir deprem sonrası ortaya çıkmıştır. Topraklarının % 92 si deprem bölgesinde olan ülkemizde de benzeri bir felaketin yaşanmayacağına hiç kimse garanti veremez. Santrallar ne kadar büyük bir depreme göre yapılırsa yapılsın, riskin sıfırlanması olası değildir.
Çoğu büyük felaketin, çok küçük ihmaller ya da dikkatsizlikler sonucu ortaya çıktığı unutulmamalıdır. Bu, Çernobil’de ve Fukuşima’daki kazalarda yaşanan ve ders alınması gereken bir gerçekliktir. Çernobil’de insan kaynaklı küçük bir ihmal, Fukuşima’da ise soğutma sistemindeki küçük bir bozukluk, binlerce insanın ölümüne, on binlerce insanın ise hastalanmasına neden olurken; havanın, suyun ve toprağın kirlenmesine, bu bölgelere onlarca hatta yıllarca girilememesine yol açmıştır.
Dünyada, nükleer enerji macerasının başladığından bu güne 600 den fazla büyüklü küçüklü kaza ve sızıntı ortaya çıkmıştır ve bunların çok büyük bölümü gizlenmiştir. Kaç kişinin bu sızıntılardan etkilendiği, hasta olduğu ise hiçbir zaman araştırılmamıştır. Oluşan kanser vakalarının yüzde kaçı, bu nükleer sızıntılardan kaynaklanmıştır belli değil. Kentimizin ortasında, Gaziemir’de olduğu gibi, nükleer atıkların nerelerde ne şekilde karşımıza çıkacağının bilinmemesi ise endişelerimizi bir kat daha arttırmaktadır.
Bugün ülkemizde yapılması planlana nükleer santraller ile ilgili sahte imzalı ÇED Raporları, yeterince irdelenmeyen çevresel etkiler, inşaat başladıktan sonra alınan ruhsatlar, ÇED ve hukuki süreçlerinde yaşanan uygunsuzluklar, kentlerimizde büyük billboardlarda gördüğümüz; nükleer santralleri öven, bunu çocuklarımızı ve geleceğimizi alet ederek yapan reklamlar.. konuya nasıl yüzeysel ve nükleer lobinin penceresinden bakıldığının somut göstergeleridir.
Nükleer santrallerin tehlike yaratmayacağını savunanlar, Kentimizde Gaziemir’de ortaya çıkan ve sadece nükleer santral yakıt çubuklarında bulunan Eu252 kaynaklı radyasyon bulaşık tehlikeli atıklara halen çözüm bulamamışlardır. Aradan 13 yıl geçmesine rağmen bugüne kadar temizlenemeyen atıklar halen tesis alanında durmakta ve yaşamlarımızı tehdit etmeyi sürdürmektedir. Tesis alanı, çocukların oyun alanı olarak kullanılmakta, güvenlik önlemi vb. çalışma bulunmamaktadır. Yapılan tüm uyarılara rağmen sorunun, İzmir Kentinin problemi olmaya devam etmesi, ülkemizin Nükleer Santral Macerasında karşılaşacağı olası riskleri nasıl çözeceğinin veya çözemeyeceğinin de en önemli göstergesidir.
Yanı başımızda, Manisa Köprübaşı’nda; Aydın Söke Kisir Köyünde terk edilmiş uranyum madenlerinden yayılan yüksek radyasyona çözüm üretilmemekte, o bölge halkı kanserle savaşırken, toprağımız suyumuz her gün daha çok kirlenmektedir. Nükleer kazanın oluşma riskini mutfak tüpüyle kıyaslayıp, yarattığı etkiyi görmezden gelenler, Türkiye’yi nükleer çöplüğe dönüştüremeyecekler!
Hiroşima’da,Çernobil`de, Fukuşima`da yakılan ağıtlarla dökülen gözyaşına, Akkuyu için, Sinop için dökülecek gözyaşları eklenmesin… Nükleer Enerji Santrallarının gereksizliği, yanlışlığı konusunda konuşmaktan, anlatmaktan, sesimizi duymayan iki adım ötemizdeki "karar vericiler"in, etkili ve yetkili insanların aymazlığını deşifre etmekten asla yorulmayacağız..
Bilinmelidir ki susmayacağız, bu yolda yorulmayacağız. Bu karşı duruş, bu mücadele bu ülke topraklarından nükleer tehlike yok olana kadar sürecektir. Biz üretebildiğimiz kadar değil, bize yetecek kadar enerji istiyoruz… Biz bu Dünya üzerinde insana yakışan biçimde ve Dünya`ya saygılı, çevreye olan sorumluluğumuzun farkında olarak yaşamak istiyoruz… Hiroşima ve Nagazaki’de olduğu gibi Çernobil ve Fukuşima’da da etkisi yüzlerce yıl sürecek, milyonlarca insanın yaşamına mal olabilecek bir maceraya hayır diyoruz.
Kamuoyuna Saygı ile Duyurulur..
Ne Ülkemizde ne de dünyanın herhangi bir yerinde nükleer santral istemiyoruz.
Nükleere Hayır, Yaşasın Hayat!
10:07
YORUMLAR